Meydan gazetesinden Güler Kömürcü’nün Eylül 1992’de SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı röportaj;
“Kurumun her ay ödemek zorunda olduğu 1 trilyonluk sosyal yardım zammının karşılığı yoktur. Böylesine ağır bir yükü kurumun sırtına yıkmaya kimsenin hakkı yok. Bu yük SSK’nın sırtından derhal alınıp, bütçeye aktarılmalıdır. Bütçe, daha kolay yeni gelir kaynakları yaratabilir. Üstelik SSK bu yükü yeteri kadar taşımıştır.”
Soru: Bağ-Kur’un ardından şimdi de girdiği borç batağından kurtulamayan SSK can çekişiyor. Bize öncelikle SSK’nın bir tanımını yaparak, Kurumun bu günlere hangi aşamalarla geldiğini anlatır mısınız?
Cevap: SSK’nın ne olduğunu size kısaca şöyle anlatayım. SSK bir aysberg gibidir. Gerçek büyüklüğü kamuoyuna yeterince yansımamıştır. Örneğin Sağlık Bakanlığı’nın 1991 yılında yaptığı poliklinik sayısı 30 milyon iken, bu rakam SSK’da 35,5 milyondur. . Kaldı ki sağlık hizmetini SSK yaklaşık 41 bin personelle verirken, Sağlık Bakanlığı bu hizmeti 79 bin personelle vermektedir. İzin verirseniz bir örnek daha vereyim. Bugün Genel ve Katma Bütçe’den yaklaşık 1 milyon 600 bin kişiye maaş ödenirken, SSK 1 milyon 800 bin emekli, dul ve yetimine maaş ödemektedir ki bu rakama 60 bin’i aşkın SSK çalışanı dahil değildir. Kısaca şunu söyleyeyim: SSK Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte birine sağlık hizmeti götürmekte ve olanaklarını aşan ölçüde de bu kitleye gelir sağlamaktadır. SSK’nın bütçesi, ulusal bankalarımızın tümünün ödenmiş sermayelerinden büyüktür.
Soru: Sizin deyiminizle bu aysbergın eriyip, yavaş yavaş kaybolmasına neden olan temel sorunlar nelerdir?
Cevap: SSK aslında varlık içinde yokluk çekmektedir. SSK’nın kısa dönemdeki temel sorunu nakit açığıdır. 10 trilyonu aşan alacağını nakte dönüştürememekten kaynaklanan bir sorunu var. Prim tahsilatında yaşadığımız bazı darboğazları aşmaya çalışıyoruz. Prim ödemeyenler hakkında, yasaların Kurum’a tanığı tüm olanakları kullanıyoruz. Kurum şu anda prim tahsilatı konumunda belli bir ivme kazanmış durumda. Ama henüz arzulanan düzeye ulaşmış değil. Sigorta müdürlerimizle yaptığımız toplantıda kendilerine şu mesaj verildi; ‘Prim tahsilat oranı düşük olan sigorta müdürü başarısız sayılacaktır’. Sayın Kömürcü, daha açık söyleyeyim, prim tahsilatı konusunda gerekli çabayı harcamayan, yasaların prim tahsilatı konusunda kendisine verdiği yetkileri sonuna kadar kullanmayan her düzeydeki görevliye bunun hesabını soracağız. Çünkü SSK’yı bu duruma düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.
Soru: Kısa dönemdeki sorunu, nakit darboğazı olarak açıkladınız. Peki bugün nakit darboğazı aşılırsa, başka sorun kalmayacak mı?
Cevap: SSK’nın çözülmesi gereken asıl temel sorunu Sosyal Yardım Zammı ödemesidir. Sosyal yardım zammı olayı, sigorta tarihimizi yazacak bilim adamlarımızın üzerinde önemle durmaları gereken bir konudur. Bizim sigortacılığımız primli sisteme dayanmaktadır. Daha açık bir anlatımla, bugün için sigortalıdan primini alırsınız. Gelecekte de, aldığınız primler karşılığında sigortalıya hizmet sunarsınız. Bu anlayışa dayanan bir sistemde, Kurumun verdiği her hizmet veya ödemenin bir karşılığı var demektir. Oysa kurumun her ay ödemek zorunda olduğu sosyal yardım zammının karşılığı yoktur. Yani SSK karşılığında 5 kuruş dahi prim almadığı bir ödemeyle karşı karşıyadır. 1977 yılında 750 lira olarak başlayan bu ödeme, bugün kişi bazında 710 bin lira olmuştur.. Bu rakamın Kuruma maliyeti aylık bir trilyon liranın üzerindedir. Böylesine ağır bir yükü Kurumun sırtına yıkmaya kimsenin hakkı yoktur.
Soru: Başbakan Demirel’de geçtiğimiz günlerde yaptığı bir basın toplantısında bu konuya değindi galiba.
Cevap: Evet bu gerçeği Sayın Başbakanımız da görmüştür. Nitekim Başbakan yaptığı son basın toplantısında bu sorunun altını çizmiş ve sorunun nasıl çözümleneceğini de belirtmiştir.
İzin verirseniz sayın Başbakanın basın toplantısının bu konuyla ilgili bölümünü aynen okumak istiyorum.
“Primli sisteme dayalı bir sigorta kurumunun prim almaksızın açıktan ödeme yapması düşünülemez. Konu ile ilgili yasa değişikliği çalışmaları devam etmektedir. Kurum’a ek külfet olarak getirilen sosyal yardım zammı ödemelerini Genel bütçeden karşılayarak bu soruna köklü getireceğiz’
Soru: Fakat bu çözüm belki sizi yükten kurtaracak ama diğer yandan da zaten gittikçe açığı büyüyen Bütçeye yük getirecektir. Öyle değil mi?
Cevap: Kuşkusuz bunun Genel Bütçeye ciddi bir yük getireceği açık. Ama izin verirseniz şunu söyleyeyim. Bu yükü 1977 yılından bu yana SSK çekti. SSK tüm birikimlerini bu yükü karşılamak için harcadı. Bugün artık SSK’nın bu yükü karşılaması olanaksız. Çünkü bu yükü karşılayacak kaynaklar tükenmiş durumda. Daha açık ifade edeyim: Devletin 1976 yılından bu yana yapması gereken karşılıksız katkıyı, SSK yapmıştır. Bu karşılıksız katkı da SSK’nın tüm kaynaklarını kurutmuştur. Kuşkusuz burada ifade edilmesi gereken bir husus daha var: SSK, prim ve rant gelirleri dışında kendisi için kaynak yaratamamaktadır. Yani vergi koyamaz Bunun Anayasal açıdan da imkansızlığı var. Ama Devlet, Bütçe Denkliği ilkesi çerçevesinde, kendisine yeni gelir kaynakları yaratabilir.
Soru: İlaçta ‘eşdeğer ilaç’ uygulamasını başlattınız. Bu zorunlu muydu?
Cevap: SSK olarak tasarrufa yöneldik. Hemen hemen her alanda ciddi tasarruflar yapıyoruz. Kurumu, ‘Savurgan, kaynaklarını bilmez, taşınmazIarını sudan ucuz değerlerle kiralayan’ görüntünün dışına çıkarıyoruz. Ancak şunu söyleyeyim, ne kadar tasarruf yaparsanız yapın, ‘sosyal yardım zammı’ kamburundan Kurum kurtulmadıkça, sorunlarını çözemeyeceği açıktır.
Soru: SSK’nın içinde bulunduğu borç batağından dolayı sağlık hizmetlerini de aksatması, gündeme bu hizmetlerin `özelleştirilmesini’ getirdi. Birçok sigorta şirketi bu işe talip. Sizin bu konudaki görüşünüzü öğrenebilir miyim?
Cevap: Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi şu an için bence mümkün değil. Çünkü özel sektörün sağlık yatırımları yeterli değil. Örneğin İstanbul’da apartmanların alt katındaki sağlık ocakları hariç kaç tane tam teşekküllü özel hastane sayabilirsiniz ki? Üstelik eğer sağlık hizmetleri özelleştirilecekse bu tüm Türkiye genelini kapsamalıdır Ancak bu şirketlerin Doğu’nun ücra yerlerine hizmet götürmeleri şu an için imkansız bence. Kısacası sigorta şirketleri, hastalara, hangi hastanede bakacaklarının cevabını tam olarak vermeden bu işi devralamazlar. Belki bir Sümerbank’ın özelleştirilmesi mantıklı olabilir. Çünkü Türkiye’de özel sektör tekstil alanında gerçekten çok ileride ve Sümerbank kapansa dahi, halkın talebine özel sektör fazlasıyla cevap verebilir. Ama sağlık alanında, özel sektörün halkın talebine aynı şekilde cevap verebilmesi, şu an için imkansız.
Eylül 1992