Mahir Çayan ve arkadaşlarını evinde saklayarak “Türk Halk Kurtuluş Ordusu”na silah ve para yardımında bulunduğu iddiasıyla İstanbul 3 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesinde yargılanan film yıldızı Yılmaz Güney, pişman olmadığını söyledi.
Yılmaz Güney, dün yapılan sorgusunda eşinin hamile oluşu nedeniyle bazı eylemlere katılmak zorunda olduğunu belirterek “Vicdanım rahat, hakkımda verilecek cezaya razıyım” demiştir.
Duruşmaya dün gri takım elbise, yeşil gömlek ve keten ayakkabılarla gelen Yılmaz Güney, sık sık arkasına dönüp eşi Fatoş’u görmek istemiş, göz göze geldiklerinde tebessüm ederek onu selamlamıştı.
Sorgusu sırasında üzüntülü olduğu görülen Yılmaz Güney, örgüt üyeleriyle nasıl tanıştığını anlatmış, “Eşim hamileydi. Onlara yardım etmeseydim, belki istemediğim kötü olaylar çıkabilirdi. Bu nedenle istemeyerek bu eylemlerin bazılarına katıldım” demiş ve şöyle devam etmiştir:
Yılmaz Güney: Ulaş Bardakçı ile Tanıştırıldım
“Bir iş için Ankara’ya gitmiştim. Orada Ulaş Bardakçı ile tanıştırıldım. Bardakçı benden (Devrimci Mücadele ve Dev Genç) adlı broşürlerin bastırılması gerektiğini ve para yardımında bulunmamı istedi. Broşürleri okudum fakat ortaya konan teorik meseleleri kavrayamadığımı söyledim. 22 Mayıs gecesi saat 23.30 sıralarında kapım çalındı açtım. Gelen Ulaş Bardakçı idi. Kendisiyle beraber üç arkadaşını saklamamı benden istedi, kabul etmedim. Onlar da ısrar etmediler. Emniyette ise, bu arkadaşları zor duruma düşürmemek için sakladığımı söyledim.
Yılmaz Güney: Mustafa Alabora Silah Getirdi
1 Eylül 1971 gecesi oğlum dünyaya gelmişti. Birkaç gün sonra gece evime Mustafa Alabora geldi ve oğluma, Yusuf Küpeli’nin hediyesi olan 7.65 çapındaki tabancayı verdi. Bu durum çok hoşuma gitti, ben de Küpeli’ye 38 kalibrelik bir toplu tabanca, üç veya dört bin lira kadar para gönderdim. Firar olayından sonra bana Ulaş Bardakçı’dan mektup geldi. Benden 50 bin lira para, beş tabanca ve beş peruka istiyorlardı. Önemsemedim. Bir hafta sonra ikinci mektup geldi. Olaylara karışmak istemediğim için üzerinde durmadım. Bir akşam evime giderken yolda Küpeli ve tanımadığım bir arkadaşla karşılaştım. Daha sonra hep beraber yemeğe gittik. Yemekte Bardakçı, Akman ve Veyisoğlu ile karşılaştım. Bana 50 bin liraya ihtiyaçları olduğunu söyledi. Ben de yanımdaki 5 bin lirayı verdim. Daha sonra ise bir paket içinde bir tabanca, 50 mermi, bir peruka tedarik ederek kendilerine yolladım. Yaptıklarımdan pişman değilim, çünkü yetişme tarzım gereğince o ortama girmem lazımdı. Birtakım olayların sonunda buraya kadar geldik.”
Temmuz 1973 – Hürriyet Gazetesi